Önü Demirden Sırtı İpekten

 

 

Yüzüne düşmüş derin gölgeler,

Gölgede ayak izleri eskimemiş aşkların,

Marşlarla yontulmuş sakalın ardındaki yüz,

Mezarıdır imkânsızlaşan kavgaların...

 

Sabahı beklerken kavrulur yüzü ay ışığından,

Giyilen gömlekler artık demirdendir! 

ve çıkarılanlar yırtılmıştır ön tarafından.

 

Sen, ikindi vaktinin bekçisi!

Adın hüsrana yazılmıştır,

Seni şehid eden ok,

Yusuf'un kuyusundan atılmıştır.

Yüreğinize bahar düşerim...
Siz de hep sonbaharı arzularsınız,
Sığınıp sarı yapraklara,
Kaçarak hislerinizden,
Duygularınızı ancak bir ay batımına saklarsınız.

Bir Allah’ın gördüğü yerlerde akar gözyaşlarımız,
Gözyaşlarımızın sessizliği yeşertir düşlerimizi,
Olasılık bilmeyiz, hayallerin bir gün gerçekleşeceğine inanan,
Korku ile ümit arasında, sakin insanlarız.
Bildirilere, sloganlara, bağrışlara, ölüm oruçlarına, eylemlere, havada sallanan ellere, kalabalıklara inanmayız,
Dedim ya, bizler sakin insanlarız
Kudüs denildiğinde burnunun direği sızlayan annelere
Doğduğu yerden çıkmamış ama Bağdat, Beyrut, Basra, Şam ve İstanbul’da beş vaktin hayalini yaşayan gençlere
Mekke ve Medine’nin yeniden fethine
Nefs terbiyesinin gerekliliğine inanmış insanlarız.

Bugün Cuma, kalbimizin saflarını sıklaştıralım, dışarıda Müslüman kalmasın...
Gündüze gece yakındır,
Geceye ise gündüz yakındır.
Hayata ölüm yakındır,
Ölüye kabir yakındır,
Kabire mizan yakındır,
Mizana sırat yakındır,
Sırattaysan akıbet yakındır.

"Gelmesi mukadder olan şey yakındır."
"Gönülden bir bakıştır hitapların en güzeli"
Utanır kelimeler; anlatırken kendimi
'Ben' gururundan mahcup
Mahcup ama ne 'sen' diyebiliyor ne de 'biz'
Koca bir millet sanki mezarında; sessiz

Çoğaldıkça kanlanıyor kelimeler


Kâf - Hâ - Yâ - Ayn - Sâd
Yılın bu zamanı ne de güzel olur kabristanlar,


Küreselleşen Dünya'ya kabristanlardan bakmak ne büyük bir lükstür, konjonktüre göre pozisyon almak, vizyon çizmek, orta ve uzun vadeli plan hazırlamak ve bu planlara uy(a)mamak.
Ne de güzeldir kabristanlar...
Bir daha asla, hiçbir yerde seninle karşılaşmak istemiyorum.
İradî olsun görüşmelerimiz...
Bizim gibilere "romantik" diyorlar günümüzde ve anladığım kadarıyla romantik olmak pek hoş karşılanmıyor semtimizde
Hamdolsun, gözler yaşlı, nabız hızlı, gönülde heycan. Ramazan selâsı yankılanıyor yedi kat semada, rahmet bulutları toplanıyor, sağanak başladı başlayacak, buyrun hep beraber ıslanmaya...
Yanımda annem-babam yok diye imtina eder giremezdim aile çay bahçelerine. Aile olmanın karşı konulmaz ve haklı saygınlığını pek yaşayamadım ama başında "aile" mefhumu geçtiği için saygı duydum çay bahçesine.
Sevmek, bir iman etme gayretidir.
Uçurum sensin,
Uçurumun dipsizliği sensin,
Düşüşteki istikamet sensin,
Düşmemek için tutunduğum dal sensin,
Kurşun gibi ağır sözlerin ya da bir kurşun gibi göğsümü delip geçen hislerin veya beynimi patlatan düşüncelerin tercümanı ancak bir kurşun kalem olabilir. Manidardır; kurşun ile yazılanlar, mürekkep ile yazılanlardan daha kalıcıdır.
Aşk tektir,
Aşkın sahibi tektir,
Aşka layık olan tektir,
Gerisi yansıma ya da işin kötüsü yanılsamadır.
Yananı yakar mı ateş?
İbrahim(as)'ı ateşten, ateşi İbrahim(as)'dan dinle,
Yanmaya meylin yoksa eğer, ne diye laf edersin Pervaneye.
Bizi ateşe versem, ateş bizden yanar vesselam!
İnsan düşünmeden edemez; bir kimse kendisine neden mahlas olarak "Noksanî"yi seçer? Mahlaslar aslan pençesi gibi, derinden izler taşırlar çünkü. Muhtemelen kendini eksik, belki de ham hisseder şair, ondan Noksanî der. Oysa bilmez, kendisine rastlayan herkesi biraz eksik bırakarak gittiği için yakışmaktadır aslında o mahlas ona...
Aşk mezhebinde bir kere sevilir,
eğer, ama, lakin olan yerde Aşk olmaz
Aşk'ta mesafe yoktur,
ne kadar uzak olursan ol paylaşılan gökyüzü aynıdır,
gönül aynıdır,
gönülde yerin aynıdır,
yöneldiğimiz kıble aynıdır,
okunan kitap aynıdır,
secdede alın, kabirde toprak aynıdır,
mahşerde hesap ayrıdır ama sırat aynıdır,
yürekte aşk, firakta ateş aynıdır.
Sen sende güzelsin,
Ben ise bende.

Gel, sen sende olmaya devam et,
Ben ise bende.

Birbirimize sultan olmak yerine,
Sultana olalım bende.

(bende : köle )
Umulur ki derdim bana derman olsun, alsın şu gönlümü yerden yere vursun ama yeter ki sevsin, şefkatiyle, merhametiyle sarıp sarmalasın, cemalinin seyrine daldırsın, onda kaybolayım, onda eriyip hiç olayım.

Min'el aşk mı yoksa il'el aşk mı ne önemi var, aşk olsun, yunus emre yok olsun.
Sana karışıp hiç olmak,
Sende eriyip seninle hem olmak.
Ey Sevgili,
Yokluğunu o kadar çok hisseder oldum ki; benliğim yokluğuna komşu oldu, yokluktan başka bir şey bilemez oldu.
Kelam ile bir şey anlatamaz oldum,
Hâlden anlayanda yok senden başka.
Seninle susmasını özledim.
Sana olan hasretim aşk'a körük oldu. Alev, gönül diyarını sardı...
Aşk ile Hû
Ey Dost,
Seninle güzelleşiyorum, sen yokken yanımda kendimi çirkin hissediyorum.
İyi bir insan oluyorum sen yanımdayken, dünya güzelleşiyor birden ;
kuşların sesi, saçlarını okşayan rüzgar , güneşin sıcaklığı, sigara satmayan bakkal...
Ben sende buldum aşkı ya da aşk beni sende buldu,hangisi karar veremiyorum;
Sen Aşksın
Aşk Sensin
Mevzubahis sen olunca; ne yazsam eksik, ne söylesem yetersiz kalacak.
Anladım ki, en iyisi susmak, susup güzelliğinin seyrine dalmak.
şunu unutmayasın ve asla ihmâl etmeyesin ki sevgi ve muhabbet, hürmet ve saygıyla devam eder. Saygı ve edeb terkedildikçe kişide uyanan aşkın ve muhabbetin, âşık ve mâşuk alâkasının çökmesi, kaybolması muhakkaktır. Gerçek âşıklar, ne kadar mâşuklarına yakîn olsalar da asla edebi aşmayanlardır.
Kaç zaman oldu tek kelime yazamadım, kelimeler yüreğimde düğümleniyor, kalem lâl, ızdırabım çetin, içimde yalnız bir kalabalık birikiyor-
Mum olup yansam gecene,
Cemalin ile aydınlanırken erisem.
Yar olunca ağyar,
Göz durmaz ağlar,
Gönülden akar yaşlar,
Sensiz mahşer tenhadır bana.

Sensiz, hazandır tüm mevsimler,
Nazar ettiğin yerde açar güller,
Çöle benzer senin olmadığın gönüller,
Seninle çöller gül bahçesidir bana.
Sen aşka düşeli ya da zebûn olalı bu derde..
Kaç kere döndü etrafında güneşin şu dünya söylesene..?
Sakın, "Dönmüyor artık, durdu" deme!

Söyle; kaç sene..?
Ya da kaç kere..?

Mevsimler güze,
Geceler gündüze,
Saniyeler kahreden saatlere..
Ve dahi, sevinçler hüzne döndü..?

Ve; gerçekten bütün bunlar,
Topyekûn bu macera,
Onca hâtıra,
Lâf u güzâf mıdır.?
Hançer-i müjganı sapladın gönlüme,
Bela-yı aşk'a müptela ettin beni,
Çağırsamda gelmezsin,
Uzaktan seyreyle perişan halimi.
Sevdikçe yanacaksın,
Yandıkça seveceksin,
Varlığın kül olacak,
Severken öleceksin!
...ve Ramazan Ayı Biter
Burunların direği sızlar, yürekte firakın ateşi,
Yelkenlerde azalan rüzgar,
Bilinmez,
Çetin yolları Rahmet rüzgarlarıyla geçebildik mi?
Her Ramazan sonu düşer yüreklere firakın ateşi,



Yelkenlerimiz ne kadar doldu rahmet rüzgarlarıyla, ne kadar yol aldık, bilinmez ama Ramazan ayı biter!

Bizleri böyle garip, böyle bir başına bırakıp gider!

Gidip de dönememek,

Dönüp de bulamamak var!




Allah'a ısmarladık!
Biliriz ;
Seni lâyıkıyla ağırlayamadık...
Çıkarken basamakları , tek tek , iniyormuşum meğer,
Buldum sanıyorken , kaybetmişim meğer,
Dünya üç gün bile değilmiş,
Üç gün için bunca zahmet fazlaymış meğer.
Giden her güzelin ardından ağlamak neden?
Neden her güzele meftun olmak?
Her güzelde O'nu aramak neden?
Neden O'nu düşündükçe dolmak?
Dolup dolup hiçbir yere yağamamak neden?
...ve RAMAZAN gelir!
Hüzün,mahsun tebessüm,mutluluk,süzülen gözyaşı,derin uyku,tan yeri,bir silah sesi, alında boncuk boncuk akan ter, dökülen kan,uykusuz bazen fikirsiz ve coğu zaman şuursuz geçen geceler, yürekte acı, yurekte sevinc, yurekte O'nun adından uzaklaştıkça oluşan çöller ve O'nu andıkca büyüyen gönül ferahlığı, gelir rahmet esintileri,yüreğimizin bam teline dokunarak gecer,burunların direği sızlar,yüreklerde aynı coşku,VUSLAT!
bizim hakkimiz evlatlarimiza taa Kalu Bela dan beri helal edilmis. Dunyada elde edilen hersey gecici, hani yunus emre diyor ya "ben gelmedim Dava icin benim isim sevgi icin gonuller almaya geldim" Su dunyaya ait neyin davasini gudeceksin. sonunda her dunyevi sey zail olacagina gore bu konularda dava gutmek te zayi degil mi? sevelim sevilelim bu dunya kimseye kalmaz.


dunyanin butun okyanuslarini dolassa da deli gonul, sonunda palamarlari baglayacagi liman aynidir
Aşk,

Tefekküre bazen de kendini dinlemeye , oradanda nihayetsiz hayret ve devamında hayranlıklara açılan esrar kapısı...

Kimi insanlar aşk vesilesiyle düşmüştür ana rahmine kimisi ise aşksızlığın engel olunamaz hayal ve kalp kırıklıgına bir merhem olur umuduyla...

Ömre aşk ile başlamak değil mesele,
Mesele aşk ile nihayetlendirmekte...

Ey Aşk siz nerelerdeydiniz...
O'nsuzluğun çetin patikalarını aşındırıp yol açmak ve soluğu sonsuzluğun koynunda almak...
Eyvallah!!!
CEDİD

AAHHH edesim var!!!!

Şu gönül divanından,
Aşk diyarından,
Muhabbet deryasından,
Bir yelkenliye binip,
Bohçama birkaç tutam huzur, tebesssüm ve gözyaşı alıp çekip gidesim var!

Birkaç mısra yazıp, kalemi kırasım var!
İki çift laf edip, bir ömür susasım var...

Emirgan sahilinde koşup koşup, acı acı soluklanasım var!
Baharda çiçekçiden renk renk çiçekler alasım var,

Bir de "sen" varsın!!!
Dalgın dalgın yürürken yanımda hayalin var,
Hayalinde mazi,
Mazide hasretin var,
Mahur beste çalarken, tanburda inleyen nameler var .

Bir akşam üzeri İstanbulunda, uykulu gözlerin var...
Boğazın serin sularında dalgaların,
Dalgalarda hırçın derinliğin var!

Gezilesi, tozulası bir şehir var,
Yaşanası koca bir ömür var,
Lakin,
Sen,
Yoksun!!!
Özlemek,
yağmurun kokusu,
yağan kara bırakılan ilk ayak izi,
aradan yıllar geçmiş olsa da seni görmenin umuduyla adım atmak evden dışarıya sağ adımla ve Allah’ın adıyla.

AŞK Nedir?

Aşk bir sarmaşıktır ve en iyi bir tanımı da budur. Aşk kelimesinin kökeni de oradan gelir. Sarmaşık bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten içe kurutur. Nice çınarlar, nice selvi boylular aşkın sarmasıyla içten sararmış kurumuştur, dışı yeşil görünür hâlâ.
İskender Pala